Bilimsel Yayıncılığın Sorunları

 Akademik dünyada iş bulmak ve o işte tutunmak için vazgeçilmez bir faktör, bilimsel aktivitede bulunup bunu bütün dünya ile paylaşmaktır. Bu söylediğim ilk cümle mantıklı ve kulağa hoş gelse de, kazın ayağı öyle değil. Ne yazık ki bugün gelinen nokta itibariyle bilimsel yayıncılık dünyasında da bir elitizm ve bilimsel burjuvaziden bahsedilebilmektedir. 

Bir üniversitede kariyer basamaklarını tırmanmak istiyorsanız, sizden mutlaka istenecek olan bir şart, Science Citation Index'e (SCI) giren dergilerde belirli sayıda ve niteliklerde yayın yapmış olmanızdır. Bu noktada sorulabilecek haklı bir soru: Niye? Yani, herhangi bir dergide yayınlansa yaptığınız çalışma, olmuyor mu? Neden ille de SCI'deki bir dergi? 

Bu sorunun haklı ve mantıklı cevabı, öncelikle yapılan çalışmanın belirli bilimsel metodolojiye uygunluğunun, içeriğinin doğruluğunun ve çıkarımların tutarlılığının kontrol edilmesidir. Dahası, ne yazık ki bilim insanları arasında da çokça görülen intihal vakalarından uzak durulduğunun garantiye alınmasıdır. Ama olay burada bitmiyor.

Çoğu SCI grubu dergiler, yayınladıkları makalelere ulaşım için insanlardan ücret talep ediyor. Yani insanlığın ortak varlığı ve birikimi olması gereken bilim, sadece maddi gücü yeten kişi veya kurumların ulaşımına açılıyor. Hatta azınlık bazı dergiler, yayınlamak için de ücret talep edebiliyorlar. 

Bir başka husus etki faktörü (impact factor). SCI grubu dergiler, etki faktörlerini artırmak için, bilimsel makale yazarlarından alacakları atıflara ihtiyaç duyarlar. Bunun yolu da, insanların genel ilgisi ne yönde ise, o alanlarda yayın yapmaktan geçiyor. Yani magazin dergilerinin para kazanmak için tribünlere oynaması gibi bilimsel dergiler de etki faktörü için aynısını yapıyor. Bu da, hak eden her bilimsel çalışmanın değil, hak etmenin ötesinde insanların ilgisini de çekecek alanlardaki çalışmaların yayınlanmasını doğuruyor.

Son olarak değinmek istediği bir nokta ise tek tipçilik. Eğer bilim bilinmeyenin araştırılması ve varlıkların ve olayların arasındaki düzenin ortaya konması ise, aynı gözlem veya datayı açıklayan birden fazla modelin olması ihtimal dahilindedir. Bilimsel yaklaşımda, daha fazlayı daha azla ve mantıklı ve tutarlı olarak açıklamak tercih edilir. Ne var ki bu her zaman mümkün olmaz. Bazen, mesela, aynı olguları açıklayan birden fazla matematiksel model üretilebilir ve her birinin kendine göre avantajları olabilir. Bunlardan biri diğerlerinden 100 yıl önce bulunup insanların kafasında yer ettiyse, diğerleri gereksiz olarak nitelendirilebiliyor. Özellikle bilgisayar modellerinin hayli mesafe kat ettiği günümüzde teorik modellerin böyle bir elemeye maruz kaldığı söylenebilir.

Bu noktalar göz önünde bulundurulunca, bilim nedir, bilim insanı kimdir, bilim dünyası gerçekten objektif midir gibi sorular akılda şekillenmektedir. Ne var ki bu soruları açıktan sorabilmek için öncelikle o elitist atmosferin boğucu havasından başınızı çıkartabilecek farkındalığa, iradeye ve akademik güce sahip olmanız gerekmektedir. 




Comments

Popular posts from this blog

Derinlik ve Genişlik

Doktora Hocası Seçimi

Bilim İnsanı mı Akademisyen mi?