Soru Sormak ve Soru Sorulmaktan Korkmamak


Bir insan dünyaya gelip de konuşmaya başlayınca, yapmaya başladığı ilk iş " Bu ne? " sorusunu sormaktır. Bu sorunun cevaplanması süredursun, bir yandan da itiraz etmeler baş gösterir. En nihayetinde de " Niye? "sorusu ve ardından da " Ben bu dünyaya nasıl geldim? " arayışı belirir. Böylece tamamlanan ilk yedi yılda edinilen bilgi ve rasyonel düşünce kabiliyeti ile insanoğlu baba ocağı / ana yuvasından ilk gerçek uçuşuna çıkar ve okula gider, bağımsız bir kişilik bina etmeye başlar. Çizdiği, büyüklere anormal gözüken seylerle ilgili sorulan sorulara da kendince mantıklı cevaplar verir.

İçindeki çocuğu canlı tutmaktan bahseden insanların romantik veya eğlenceye yönelik vurguları bir yana, bir bilim insanı, içindeki çocuğun soru sorma, itiraz etme ve soruya muhatap olduğunda mantıklı ve tutarlı cevaplar verme özelliklerini canlı tutmalı.

1800' lerin sonu ve 1900' lerin başlarındaki  bilimsel devrimler ve keşifler sürecinde bilim insanlarının gerek karşılıklı mektuplarının gerekse kafelerde yaptıkları beyin fırtınaları, düşünce deneyleri ve birbirlerinin görüşlerini çapraz sorguya tâbi tutmalarının payı büyüktür. Günümüzde bile yabancı akademik yayınlarda uygulanan double-blind review, yani ne yazarın hakemi ne de hakemin yazarı bilmediği inceleme, aynı sorgulama ve bilimsel tutarlılık kültürünün devamıdır.

Bugün gerek akademide gerekse endüstride yaşanan kısırlığın altında yatan en önemli faktörler, niyesini-niçinini bilmeden kopya etmek, "kendinden büyüklerin" işine karışmaktan korkmak, günü geldiğinde kendisinin de sorulara muhatap olmasını istememek gibi reflekslerdir. Bu reflekslerin hepsi de şekilciliğin, taklitçiliğin ve statükonun davetçisidir. Bir bilim insanı, tanım olarak bunların zıttının yaşandığı bir dünyanın çocuğudur.

Gelecek bölümde buluşmak üzere…







Comments

Popular posts from this blog

Derinlik ve Genişlik

Doktora Hocası Seçimi

Bilim İnsanı mı Akademisyen mi?