Hayata Bütüncül Bakmak
Filmlere de konu olan klişe "başarılı bilim insanı" modeli, kendini laboratuvara kapatmış veya kitaplar arasında kaybolmuş ve bunları yaparken de dışarıdaki dünyadan kopmuş birini resmeder. Bilim tarihindeki belirli kilometre taşlarını koyan insanlara bakıldığında da bunu doğrular mahiyette hayatlar görülür. Ne var ki bu izole, münzevi hal, olması gerekenden uzak bir haldir.
Bir bilim insanı, herşeyden önce insandır. Kendisini beyninden ibaret görmesi sadece yanlış değildir, aynı zamanda kendine de bir işkence ve zulümdür. Bugünkü nörofizyolojik araştımaların da desteklediği ve köklü felsefe ve geleneklerde de dile getirilen asıl kıvam, bilim insanının kendisini bütüncül olarak değerlendirilmesini söyler. Bu nasıl olur?
Sadece kafanın içindeki organı beyin olarak değil de bütün vücudu beyin olarak görürseniz, bu büyük beynin ihtiyaçlarının karşılanması ve el-kol-bacak-bel gibi farklı beyin kısımlarının kabiliyetlerinin ortaya çıkarılmasıyla, yani sanat ve sporun hayatın ayrılmaz bir parçası olarak yaşanmasıyla, çok daha sağlıklı ve yaratıcı bir hal elde edilmiş olur. Bu durumda, kafanın içindeki organ da daha sağlıklı ve verimli çalışır. Dahası, böyle bir bilim insanı, hem etrafı hem de ailesiyle sağlıklı bir etkileşime girer.
Bu bütüncül bakış açısı göz ardı edilirse, bugünkü uygulamalarda da olduğu gibi insanlar kariyerlerleri ile sağlıkları arasında tercih yapmak zorunda kalırlar. Keşifler peşinde koşmak ile aileleri arasında gerilirler ve etraflarını da gererler. Dahası, bilim çevrelerinde kol gezen başka potansiyel tuzaklara da kurban gidebilirler.
Son olarak şunu da belirtelim. Bütüncül bakış açısını taşımak ve ona göre yaşamak, gerek bireysel gerekse sosyal hayat açısından irade gerektirir. Bundan dolayı çoğu kişi zorlanır ve herkes gibi olmakla yetinir. Son tahlilde seçim sizin.
Gelecek bölümde görüşmek üzere...
Comments
Post a Comment